Şaraba Gönül Verenler: Necdet Uzun

İstanbul’a yaklaşık 1.5 saatlik Çeşmeli Köyü yakınlarında, bir üzüm tanesinden esinlenerek, 130 metre rakımlı bir tepe üzerene mimar Semiha Dugan’ın tasarladığı Chatea Nuzun’u ziyaret ettik. 146 dönüm arazi üzerine kurulan Çeşmeli Bağlarında Cabernet Sauvignon, Merlot, Syrah, Pinot Noir,  Zinfandel ve Öküzgözü üzümleri yetişiyor. 2008 yılında Türkiye’nin ilk Pinot Noir ile dikkat çeken Chateau Nuzun’un sahibi Necdet Uzun ile kadehlerimizde Pinot Noir 2010 eşliğinde konuştuk.

Ahmet Gök: Keyif Notları’nda şaraba gönül verenlerle söze genelde içtikleri ilk şarabı sorarak başlıyoruz. İçtiğiniz ilk şarabı hatırlıyor musunuz?
Necdet Uzun:  Evet, çok iyi hatırlıyorum. Ben aslen Çorumluyum, Çorum bildiğiniz gibi Hititlerin uzun süre yaşadığı şarapçılık yaptığı şehirdir. Çocukluğumda bizim de bağlarımız vardı. Zaman zaman bu bağların arasında kırık küp parçaları, küpler çıkardı. Bu sağlam küplerin birinde yaptığımız şarap, benim de içtiğim ilk şarap olmuştu. O zamanlar 7- 8 yaşlarındaydım. O ama şarabı hiç beğenmemiştim. Yani ilk içtiğim Hitit’lerden kalma bir küpte yapılmış ev şarabıydı.

Doğrusu, bugüne kadar bu soruya aldığım en ilginç yanıtlardan birisi oldu. Uzun yıllar Amerika’da yaşadığınızı biliyoruz. Nasıl oldu da silikon vadisi mühendisiyken şarap sektörüne girdiniz? Şarabın hayatınızdaki sürecinden bahsedebilir misiniz?
Bu ilk deneyimden sonra uzunca bir süre şaraba karşı ilgim olmadı. Üniversite yıllarında içtiğim şaraplar birkaç şişeyi geçmemiştir. 1987 yılında Amerika’ya doktora yapmaya gitmemle birlikte şarap serüvenim, şaraba ilgim başladı. Burada 15-20 dolarlık kaliteli şaraplarla ufak ufak tanışmalar olsa da asıl şarap tutkum, Kaliforniya taşınıp, şarap bölgesinin içinde kendimi bulduktan sonra oldu. Evimiz Los Gatos dağlarında bağlar ve şaraphanelerin olduğu bir yerdeydi (işyerime yakınlığı, trafik olmadığı zaman yarım saat, trafik olduğu zaman 1.5 saatti). Hafta sonları düzenli olarak bu şaraphanelere gidip, tadımlar yaptım. Burada şarap etrafında yaşananları çok sevdim. Şarabı sevmekten öte bir kültür olduğunu yaşayarak anladım. Ve kavradım. Beni mutlu eden bu yaşam stilini, Türkiye döndükten sonrada sürdürmeye, sevdirmeye ve bunun için çalışmaya karar verdim. Kaliforniya’da uzun süre yaşamış olmam, oradaki şaraphaneleri dolaşmış, görmüş ve şaraplarını içmiş olmam bu kararları almamda büyük etkisi olmuştur. Birde çocuklukta bağcılık yapmış olmamda etkendir. Her ne kadar o zaman modern bağcılık olmasa da sonuçta bağcılık bağcılıktır. Bildiğiniz gibi şarapçılığın çoğu bağcılıktır. Bugün vaktimizin %80 bağlarda geçiyor. Geri kalan %20’sinde ise şarap yapmak için çalışıyoruz.

Türkiye’de şarapçılık yapmaya karar verdikten sonra Çeşmeli Köyü’ne yerleştiniz. Burayı seçmenizde ana sebepler nelerdir?  Çocukken bağcılık da yaptınız memleketiniz Çorum değil de neden Çeşmeli Köyü’nü seçtiniz?
Amerika’da şarapçılık büyük bir turizm alanı. Amerika’da insanlar hafta sonları şaraphanelere gidiyorlar. Orası insan dolu, insanlar bir şaraphaneden çıkıp, diğer şaraphaneye gidiyor. Bütün şaraphanelerde tükürme kovaları kullandıkları için akşama kadar sarhoş olmadan, şarap tadarak dolaşıyorlar. Bunu Türkiye’de yapabilmeniz içinde turizm potansiyelinin olduğu bir bölge seçmeliydim.İnsanların arabasına atlayıp gelebileceği uzaklıkta…. Bu şartlarda bu işi Çorum’da yapamazsınız. Türkiye’de ancak birkaç noktada yapılacağını gördüm. Benim için İstanbul’a yakın olması çok önemliydi. Orada ki şarap kültürünü kurabilmek ve yaşatabilmek için benzer konumdaydı burası. Kuşkusuz sadece bu sebep yetmez, kaliteli şarap yapabilmeniz için, toprağının ve ikliminin uygun olması gerekiyor. Bu çerçevede araştırmalar yaptım. Osmanlılar zamanında burada bağcılık ve şarapçılığın yapıldığını biliyordum. Toprak yapısı da uygundu. Ama benim için bağcılıkta iklim birinci derecede önemli, toprağı başka bir yere taşıyabilirsiniz. Bu toprağı alın Sibirya taşıyın, orada üzüm yetiştiremezsiniz. Ben şarapçılıkta önemli unsurun iklim olduğuna inanıyorum. Burayı gelip gördüm, tahlillerini de yaptırdık sonra bağlarımızı burada kurmaya karar verdik.

Chateau Nuzun denince benim aklıma ilk Pinot Noir geliyor. Pinot Noir seçmenizin özel bir nedeni var mı? Şarapların yapımıyla bizzat kendiniz ilgileniyorsunuz. Son yıllarda bizde üreticiler yabancı önologlar ile çalışmayı tercih ediyor. Siz şaraplarınızı kendiniz yapıyorsunuz. Şarap yapımıyla ilgili bir eğitim aldınız mı?

Kaliforniya’da yaşarken Pinot Noir ‘dan yapılan şarapları severek içerdim. Özellikle Oregon’da şaraphanelerdeki içtiğim Pinot Noir’ları severek, beğenerek içtiğim için kendim de yetiştirmek istedim. Bu yüzden burada Pinot Noir denedim. Bunun dışında bir sebebi yok. Aslında bu tercih diğer üzümler içinde geçerli, sevdiğim üzümleri bağlarıma diktim ve sevdiğim üzümlerin şarabı yapmaya çalışıyorum. Aslında biraz sevdiğim üzümlerden şarapları yapayım, içebildiğimi içerim içemediğimi de satarım düşüncesiyle yolu çıktım. Öyle de yapıyorum. Benim felsefem bu…
Önolog meselesine gelince, ben mühendisim ve araştırmacıyım. Bir konuda bilimsel araştırma yapmış bir insan; başka konularda da araştırma yapabileceğini düşünüyorum. Başka konuları da çok kolay öğrenebileceğine inanıyorum. Benim hayata yaklaşımım bu. Kendimi geliştirmeye ve yetiştirmeye açık bir insan olduğum için; bu alanda eğitim alarak bu işi yapabileceğime inandım. U.C Davis (University of California at Davis) de okul sonrası eğitimler vardı. Orada eğitimler aldım. Bunlar her ne kadar kısa süreli derslerde olsa da hepsine katıldım. Şarapla ilgili çok sayıda kitap okudum. Sonrasında bütün bu öğrendiklerimi uygulamaya koyuldum.
Sonuçta profesyonel olarak daha önce hiç şarap yapmamıştım. Orada derslerde yapılanlar ve orada yaptığımız birkaç deneme şaraptan sonra burada profesyonel şarap yapmaya başladım. Bu büyük bir risk ama ben yapabileceğime inandım. Ve yaptım.

Ne diyelim, iyi ki bu riski almışsınız. Bu arada içemediğiniz şarapları içmeye keyifle talip olduğumuzu söyleyeyim. Bu güzel misafirperverliğiniz için teşekkür ederiz. Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Elimizden geldiği kadar şaraplarımızı en temiz bir şekilde yapmaya çalışıyoruz. İngilizcede bir deyim vardır. Eğer bozulmamışsa tamir etmeye çalışma. Bağdan üzümler gelmiş, ben üzümleri elimden geldiği kadarıyla sağlıklı yetiştirmişim. Ben sadece bilenen standart yöntemleri uyguluyorum. Ortada çok büyük bir sorun yoksa, o sorunu çözmek için; o yöntemi deneyeyim, şu yöntemi yapayım, şöyle ona müdahale edeyim gibi bir yaklaşımım olmuyor. Ve bunu da yanlış buluyorum. Ben üzümü tamamen kendi haline bırakıyorum. Sadece kendisini göstermesi ve güzel şarap olması için gerekli ortamı hazırlıyorum. Onlarda sanırım bu fırsatı kullanıp güzel şarap oluyorlar. Chateau Nuzun’da şarap bu felsefeyle yapılıyor. Şimdi bu felsefeyle yapılmış şarapları tadıyoruz. Bende teşekkür ederim.

Yorum