Şeyma Baş

Master Of Wine Olma Yolunda

Şeyma Baş

2013 yılında The Institute of Masters of Wine’dan Master of Wine ünvanın alan ilk Türk olan Dilek Caner MW’dan sonra Master of Wine yolunda çalışmalarına devam eden Şeyma Baş ile Master of Wine olma süreci ve şarap tutkusu üzerine Keyif Notları’ndan Ahmet Gök’ün sorularını yanıtladı. 

 

Ahmet Gök: Master of Wine olmak için keyifli bir çalışma içinde olduğunuz biliyoruz. Sizi Master of Wine olarak görmek bize de çok mutlu edecek. Bu zorlu süreçten bahsedebilir misiniz? Master of Wine olmaya nasıl karar verdiniz?

Şeyma Baş:Boğaziçi Üniversitesi Kimya Mühendisliği’nden yeni mezun olduğum yazdı. Hali hazırda şarap üretiminde staj yapmış, bu alanda devam etmeye karar vermiş ve Bordeaux’da Lüks Marka Yönetimi, Yemek ve Şarap MBA programından kabul almıştım. Fakat yazı boş geçirmek istemedim ve Gülor Şarapları’nda satış ve pazarlamada bir staja başladım. Hiç unutmuyorum, Şarköy’de uzun ve yorucu bir iş gününden sonra Adnan Erem ile sohbet ediyorduk. ‘Şeyma, Fransa’ya gitmekle iyi yapıyorsun. Git gez gör öğren. Türkiye’ye istediğin zaman nasıl olsa dönersin. Hatta bence Master of Wine için uğraşmalısın’ dedi. Master of Wine programını daha önce duymuş olmama rağmen, normal bir master programı zannediyordum. Ertesi gün web sitesine girip, biraz daha detaylı araştırma yaptım. Anladım ki bu ünvanı alabilmek için hem önolog ve bağcı olabilecek kadar teknik bilgiye sahip olmak, aynı zamanda sektörün dinamiklerine hakim olmak gerekiyormuş. Bunun yanında onlarca kör tadımdan geçip şarapları analiz edebilmek işin diğer yanı. Bu işin bu kadar zor olduğunu keşfedince, bu yolda ilerleyeceğime o gün karar verdim. MBA sürecinin yoğunluğundan ve sonrasında Toskana’da bağlarda çalışarak bir yıl geçirdiğim için WSET programlarına başlamam biraz zaman aldı. Ancak Türkiye’ye döner dönmez WSET Level 3’ü bitirip peşine Londra’da iki yıllık WSET Level 4 olarak bilinen diploma programını tamamladım. Ardından Master of Wine Enstitüsünün giriş sınavından da geçerek öğrenciliğe bu yılın başında başladım. 

 

Master of Wine olmak için karar verdikten sonra Master of Wine olabilmek için sizi nasıl bir yol bekliyordu? Şu an ne aşamadasınız? Daha ne kadar yol kaldı? 

 

Programda henüz ilk yılım ve aynı zamanda en genç öğrencilerden birisiyim. Program üç aşamadan oluşuyor. 1. ve 2 .aşamanın konu kapsamı aynı, fakat 1. aşamada yazmanız gereken makale sayısı ve tattığınız şarap sayısı 2 ye göre nispeten daha az. Bir nevi 2. aşamaya sizi hazırlıyor. Konular şarap üretimi, bağcılık, şarap sektörünün dinamikleri ve güncel sorunları içeriyor. Örnek vermek gerekirse, sınavda bir saatte yazılması gereken makale konularında ‘Şarap üretiminde SO2 alternatifleri nelerdir’ veya ‘ Bağcının uzun vadede iklim değişikliğiyle baş etme yöntemlerinden bahseden’ tipi sorularla karşılaşmak mümkün. Muhtemelen önümüzdeki sınavlarda ‘Brexit’in etkileri’ gibi güncel sorunlar da karşımıza çıkabilir. Öte yandan kör tadımlarda şarabın ne olduğunu bilmekten öte, komplike soruları çok kısa sürede cevaplamanız bekleniyor. Bu nedenle hızlı karar vermek ve kararınızı doğru şekilde kağıda dökebilmek çok önemli. Detaylı merak edenler varsa sınav sorularını online bulmak mümkün. Ben bu yaz başında ilk aşamanın sınavına gireceğim. Sonrasında ikinci aşama ve bir araştırma makalesi yazma süreci var. Bütün bu süreç daha beş altı yılımı alacaktır diye düşünüyorum. Fakat her dakikası ayrı keyifli.  

 

Türkiye’de başarlı bir kariyer sonrasında bugün şarap yolculuğunuza Zürih’te devam ediyorsunuz. Zürih’ten bakınca Türk Şarapçılığını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

 

Yakın bir zamana kadar Türkiye’de olduğum için Türk Şarapçılığını bağımsız değerlendirmem çok kolay değil. Ancak son birkaç yıl içerisinde özellikle İngiltere’deki aktiviteleri yakından takip ediyorum ve birçok platformda Türk Şarapçılığı üzerine daha çok yazılıp çizildiğini görüyorum. Tadımlarda karşıma sorunsuz şekilde ‘Öküzgözü’ telafuz edebilen çokça insan çıkıyor artık. Almanya, İsviçre ve Avusturya bölgelerinde hala etnik pazar dışında varlığımızı gösterme konusunda zorluk çekiyoruz ancak bunun dışına çıkmak için çalışan ithalatçılarımız var. Mühim olan fikir liderleriyle iletişimi bırakmamak ve hikayemizi kaliteli ürünler çerçevesinde sürekli anlatır olmak. Birkaç gün önce Prowein’daydım ve Türkiye’den yalnızca üç üretici görmek üzücü oldu, bunun da ülkedeki genel moral bozukluğuyla bağlantılı olduğunu tahmin ediyorum. Umarım tüm zorluklara rağmen şaraplar uluslararası platformda hak ettiği yeri bulacak.   

 

Master of Wine olabilmek için güçlü bir şarap deneyimi gerekiyor. Çıktığınız zorlu ve keyifli yolculukta yaşadığınız bir anınızı paylaşır mısınız? 

 

Bu yılın başında Londra’da ilk seminerimizde bize söylenen ilk şey, bu işi yalnız yapmanın imkansıza yakın olduğuydu. Bu nedenle ilk işim bir çalışma grubu oluşturmak oldu. Maalesef Zürih’te yaşayan ve 1.aşamada olan bir öğrenci yok, fakat biri Valais’de diğer Amsterdam’da yaşayan iki öğrenci ile bir araya geldim ve kendimize hızlıca bir program hazırladık. İş bölümü yaptıktan sonra her hafta Skype üzerinden görüşmeler yapmaya başladık. Bugün, yedi ay geçmesine rağmen tek bir haftayı atlamadığımızı görüyorum. Zaman içerisinde hafta sonları yakındaki şarap bölgelerine geziler düzenleyip şaraphaneleri ziyaret ettik, fide veya meşe fıçı üreticileri ile görüştük, Antoine Lepetit de la Bigne  gibi biyodinamiğin önde gelen isimlerini akşam yemeklerine davet edip hiç bitmeyen sorularımızla boğduk J Hafta sonları tadım kampları düzenleyip, acımasızca birbirimizi eleştirip sonrasında pizzalarımızı keyifli yedik. Birkaç gün önce Skype görüşmelerimizden birinde bir screeshot aldım. Fotoğrafta birimiz bir yandan yemek yerken, diğeri pijamalarıyla protein stabilitesinden bahse diyordu ve o an durup hepimizin bu işten ne kadar keyif aldığını fark ettim. Bu işin sonu her birimiz için nereye varırsa varsın, zaman içerisinde kurduğumuz arkadaşlıklar ve biriktirdiklerimiz çok kıymetli ve her türlü zorluğa rağmen paha biçilemez bir keyif.  

 

Son olarak şarap yolculuğunuzda gelecekten beklentilerinizi, hedeflerinizi öğrenebilir miyiz? 

 

Master of Wine ünvanını kazanmak elbette öncelikli hedeflerimden bir tanesi ve daha büyük bir mutluluk düşünemiyorum kariyer sürecimde. Fakat uzun vadede yalnızca Master of Wine olmak tek başına yeterli değil diye düşünüyorum. En azından benim için. Bu nedenle Zürih’te şu anda kendi şirketim WineArt (www.wine-art.co) üzerinden farklı işler yürütüyorum. Birkaç ay içerisinde WSET eğitimleri vermek üzere bir şarap okulu açıyorum ve hepsi diploma mezunu (WSET Level 4) olan ekibim eğitimleri sürdürecek. Yılda iki kere İstanbul’da da WSET’den bağımsız seri eğitimler vermeyi planlıyorum. Buna parallel olarak sektörün önde gelen isimlerinden birisi olan Lenz Moser ile birkaç proje yürütüyorum. Bu projeler hem Avrupa’nın önemli distributorleri ile hem de İngiltere’nin önemli isimleri olan Bibendum, BBR gibi müşterilerle direkt iş yapmama olanak sağlıyor. Uzun vadede beni heyecanlandıran şey, yenilikçi, ezber bozan projeler üretip bunları piyasada aktif hale getirebilmek. Yani yalnızca bir fikir ile başlayıp  bu fikri paketlenmiş bir şarap olarak rafa koyana kadar geçen her adımın parçası olmaktan bahse diyorum. Bütün bu süreci yönetmek hem teknik bilgi, hem pazar bilgisi ve marka mimarisi bilinci, doğru satış kanallarına erişim hem de insanları peşinden sürükleyebilme yeteneği gerektiriyor. Bu nedenle Master of Wine olana kadar geçen süreçte bu tip projelerde çalışıp uluslararası platformda bağlantılarımı geliştireceğim. Zira doğru insanları tanımak her sektörde olduğu gibi çok önemli. Enstitünün birparçası olmak, Lenz Moser gibi isimlerle çalışmak elbette bunu çok kolaylaştırıyor. Bu süreçte gittiğim her yerde elbette Türk şarapçılığının da bir nevi marka elçisi olmaya hep dikkat ediyorum. En basiti, Jancis Robinson’ın Purple Pages’da açtığı yarışmaya özellikle Türk şarap sektöründeki zorlukları anlatan bir yazı yazdım ve elemeleri geçip yayınlanmasına bu sebeple daha çok sevindim. (http://www.jancisrobinson.com/articles/wwc-18-sayma-bas) Tüm projelerin yanında, yazmak benim için hep bir keyif. Şu an için blogum Dionysian Impulse’ın (www.dionysianimpulse.net) 2016’da en iyi yeni blog seçilmesi bir başlangıc oldu. Bu ödülle beraber dünyanın her yanından emailler alıyor, çok güzel insanlarla iletişim kurma şansını yakalıyorum. Uzun vadede yazma işini de farklı platformlarda sürdürmeyi hedefliyorum.  Son olarak, son zamanlarda şarap sektöründe artan sürdürülebilirlik projeleri üzerine de araştırma yapıyorum. Bu şarap sektöründe oldukça yeni – ve yalnızca organik üretim yapmaktan çok öte bir durum. Güneş enerjisi kullanımı, atık yönetimi, geri dönüşüm gibi her büyüklükte şaraphanenin alabileceği sorumluluklar mevcut. Sürdürülebilirliğin ne olduğunu anlatmaya çalışan yöresel oluşumlar var, ancak bu alanda yapılması gereken daha çok şey olduğunu düşünüyorum. Bu tip bir projenin parçası olmak için şu anda çeşitli bağlantılar kurma sürecindeyim.  

Yorum