Dilek Caner MW

Master of Wine

Dilek Caner MW

American Sommelier Association sertifikasına sahip, Amerika’da Bruno Jamais ve Herve Pennequin şef  sommelier ve Alain Ducasse Chef Sommelier Andre Compeyre ile birlikte sommelier, Wine & Spirits Dergisi’nde Editör yardımcısı olarak çalışan Dilek Caner, halen Dallas’da 2005 yılında Tasting World’de şarap eğitimi vermeye devam ediyor. 2013 yılında The Institute of Masters of Wine’dan Master of Wine ünvanın alan ilk Türk olan Dilek Caner MW, Ahmet Gök’ün zorlu Master of Wine süreci ve şarap tutkusu üzerine sorularını yanıtladı….

Sevgili Dilek Caner MW, The Institute of Masters of Wine ‘da ilk Master Of Wine ünvanı alma başarısını göstermenizden ötürü öncelikle kutlamak isteriz… Biz başta Türkiye’de birçok şarap sever Dilek Caner MW kutladığını ve gurur duyduğunu biliyoruz… ilk sorumuz her zaman olduğu gibi içtiğiniz ilk şarabı hatırlıyor musunuz?
İçtiğim ilk şarabı hatırlamıyorum ama içtiğim ve bende bir etki bırakan ve hatırladığım ilk şarap Chateau la Nerthe Chateauneuf-du-Pape.

Şaraba ABD ilgi duymaya başladığınızı biliyoruz. Alain Ducasse Restaurantta sommelière ve Wine & Spirits ‘de Tadım Direktörü sonrasında Master Of Wine olmaya ne zaman karar verdiniz? Master of Wine olma sürecine giden zorlu yoldan biraz bahsedebilir misiniz? MW olmaya hedefleyenlere neler önerebilirsiniz?
Master of Wine unvanına yönelik çalışmaya karar vermem aslında Alain Ducasse ve Wine & Spirits’ den önceye dayanıyor.  Dediğiniz gibi oldukça zorlu bir yol.  Master of Wine programına kabul edilmek için bile oldukça fazla bir gayret göstermek, şarap dünyasında belli bir yere gelmiş olmak gerekiyor.  Sonra programın kendisi minimum 2 yıl (genelde çok daha fazla) boyunca yıllık seminerlere katılmayı şart koşuyor.  Sınav 4 gün (yaklaşık 19 saat) sürüyor.  Sınavı başarıyla tamamlayan adaylar ise orijinal bir araştırma yapıp bunun sonucunda bir tez yazabiliyorlar. Bu tez kabul edilince MW sureci tamamlanmış oluyor.  MW programının üniversite ya da lisansüstü eğitimlerden farkı, bütün bu çalışmaların self-study olması. İnsan bir okula devam ederken genelde motivasyon sorunu olmuyor. Çünkü bir okula devam ederken, zaten her gün ya da haftada birkaç kere okula gidip, derslere girip o işin içinde kalmanız mümkün.  Ama Master of Wine’a çalışırken size kendinizden başka bunu hatırlatacak kimse çoğu zaman olmuyor.  Üstelik, size birkaç kitap verip, ‘hadi bunları çalışırsan sınavları geçebilirsin’ de denmiyor.  Çok zor bir işi başarmaya çalıştığınızı, belki de bunun olmayabileceğini, bütün gayretinizin karşılıksız kalabileceğini bile bile kendi kendinizi motive edip her sabah kalktığınızda kendi yolunuzu bulup, nelere çalışmanız gerektiğine karar verip, tünelin ucundaki ışığı çok uzun süre ve belki de hiç göremeyeceğinizi bildiğiniz halde ise devam etmeniz gerekiyor. Bu Master of Wine programındaki en zor şey diyebilirim.

2005 yılında kurduğunuz Tasting World ve Amerika’da yaşamınızdan ve şarap serüvenizden bahsedebilir misiniz?
Tasting World’u kurmak benim için bayağı cesaret gerektirdi. Buna karar verdiğimde hala Wine & Spirits’de çalışıyordum ve şarap dünyasında iyi bilinen bir dergi olduğu için dünyanın her yerindeki şarap üreticilerine, sommelier’e ve diğer profesyonellere ulaşmak, onlarla bilgi alışverişi yapabilmek, yaygın tadım olanakları dergide çalışmanın getirdiği büyük avantajlardı.  Sonunda büyük adımı atıp Tasting World’u kurmaya karar verdim, o arada Wine & Spirits’ in tadım panelinde kalıp yine de son çıkan şarapları tadabilecek olmak olayı biraz daha kolaylaştırdı.  Tabii sonunda Tasting World çok ödüllendirici bir deneyim oldu.  Binlerce şarap sever, ve şarap endüstri çalışanına eğitim vermek bana hem değerli bir tecrübe kazandırdı, hem de şarap dünyasına daha değişik bir bakış açısı kazandırdı
Şu ana kadar Master of Wine programı oldukça çok zaman ve efor talep ediyordu ama sonunda tamamlandığım için artık kendi isime daha çok vakit ayırabileceğim.

Türk şaraplarını takip edebiliyor musunuz? Bir Türk Master of Wine gözüyle Türk şarap sektörünü nasıl görüyorsunuz? Türk şaraplarının Amerikan pazarında sizce şansı var mı?
Dediğim gibi, artık sevdiğim ve ilgilendiğim konulara ayırabilecek daha çok vaktim var ve tabii ki Türk şarapları bu konulardan biri.  Yakın bir zamanda üreticilerle temasa geçip toplu bir Türk şarapları tadımı yapmayı ve üreticileri tek tek ziyaret etmeyi arzu ediyorum.  Türk şaraplarının uluslararası pazarda başarılı olamaması için hiçbir sebep yok.  Yalnız bu, işin kolay olacağı anlamına da gelmiyor.  Doğru bir strateji belirleyip, özellikle de Narince, Kalecik Karası ve Öküzgözü gibi üzümlerimize yönelip, hem kalite hem tanıtıma önem verip ilerleyebilmek gerek.  Tabi bu çok kısa bir özet ama umarım ileride bu konularda üreticilerimizle de uzun sohbetler yapmak mümkün olur.

Kuşkusuz profesyonelliğini gereği her şaraba eşit yaklaşıyorsunuz. Ama insanın doğal olarak biraz da kişisel tercihleri oluyor. Sevdiğiniz şaraplar, bölgeler hangileridir?
Bir şarap sever olarak sizin de bildiğiniz gibi insan değişik zamanlarda değişik şarapları tatmak istiyor.  Benim kişisel tercihlerim arasında Riesling üzümünden yapılan beyazlar, Burgundy, Kuzey Rhone, Barolo/Barbaresco ve Şampanya yer alıyor.

Keyifli söyleşi için teşekkür ederim. Güzel haberlerinizi duymaktan ve paylaşmaktan her zaman mutlu olacağız. Kadehinizden sevdiğiniz şarap eksik olmasın.
Ben teşekkür ederim.

Yorum