Osman Tokat Anısına

Gürcan Vural yazdı

”Kard’e’şim, ne oldu küstürdüm mü?” diye arardı sık sık. Nasıl yapardı bilmiyorum o ‘e’ nin üzerine yazım kurallarında belirtilmeyen bir inceltme koyardı. Sonrasında kendi kendime tekrarlardım onun gibi söylemeye ama olmazdı, bir türlü beceremezdim. Ara ara da ‘Tamam tamam anlaşıldı, biz artık unutulduk’  derdi. ”Olur mu? Osmanım” derdim. ‘Seni unutmak mümkün mü?”

Osman’ı yeni tanımıştım ve henüz bir samimiyetimiz yoktu. Dostlarımla birlikte toplam 4 çift için Toscana seyahati hazırlamaya çalışıyordum. Tadımlar için ondan yardım istedim. Olağanüstü desteğiyle seyahate kazandırdıkları katılan dostlarımın nezdinde kredimi tavan yaptı. Ucceleria’nın sahibi Andrea’nın 85 yaşındaki annesi ile mutfağa girip spagetti yapmak mı, Dei sahibesi Maria Caterina ile tadım sırasında aryalar söylemek mi, Rocca della Macie’nın satış müdürü ile bağ içinde zeytin ağacı altına sofralar kurdurmak mı? Ne isterseniz. Seyahatteki ortak dostumuz Mehmet Ömür abimiz Ferzan Özpetek’i arayıp onun Floransa’da sahneye koyduğu AIDA için vip misafir olmamızı sağladı. Kapıda bizi üzerinde ‘Ferzan’s friends’ yazılı biletlerle bekliyorlardı. Özel kapılar, prosecco ikramları, salonda mükemmel bir yer. Seyahat mottomuz gıyablarında artık şöyle söylenir olmuştu: ‘Toscana’da sanatsa Ferhan, yeme-içme ise Osman ismi her kapıyı açar’.

Kış dönemiydi. Hadi oğlanları da alalım, bir kış yelkeni yapalım demiştim. O Tunç’u, ben Pars ve Ayaz’ı alıp çıkmıştık. Yanında koca bir kutu ile gelmişti. Aman Tanrım. Bir kaç şişe Barolo ve Barbaresco ve onlara eşlik edecek muhteşem risottoyu yapacağı Arborio pirinç, isli trüflü tuz, kıtır bacon, ricotta ve parmesan peynirleri ve taze porcini mantar. Çocuklarımın gözünde Osman abileri büyük bir şefti. Tekne kuzinesinde bunları yapan, profesyonel bir mutfakta kim bilir neler yapardı.

Beraber Bolgheri ve Piemonte seyahati yapmıştık. Floransa’dan araba kiralamış, Toscana, Bolgheri, Piemonte derken Torino’dan dönmüştük. Çok keyifliydi. Bolgheri’de Biserno, Ornellaia, Argentiera’yı, Piomento’da Pio Cesare, Rivetto, Moccagatta’yı ziyaret etmiş, tadımlar yapmıştık. Hepsi bizi Osman sayesinde ağırlamıştı. Bolgheri köyündeki iki restorandan bizim seçtiğimizde self-servis kullanılan kadeh makinası vardı. İçindeki 4 şişe sırası ile Sassicaia, Ornellaia, Paleo ve Biserno olunca şımarmış ve tek servisleri oyun haline getirmiş, hepsinden birbirimize ikram etmiştik.

Ornellaia ziyaretimizde Masseto bağını görmüş ve övündüğü 2006, 07 ve 08 double magnum Masseto koleksiyonunu öğrenmiştim.  ‘Bir de 2009’u alabilirsem en az 30.000 Eu’luk bir koleksiyon olacak bu’ demişti. Piemonte’de akşam nerde yiyeceğimizi soran üreticilerin her biri bir kaç şişe verip restoran sahibi dostumuzdur, selam söyle diye yollamışlardı bizi. Beyaz trüf zamanıydı. Selamı alan şefler her yemeğin üzerine defalarca beyaz trüf çekmişlerdi.

Kardeşlerimizle yaptığımız Longuedoc-Rousillon seyahatini büyük desteğiyle birlikte hazırlamıştık. Her gün onlarca telefon konuşması, onlarca mail yazıp geziyi kurgulamıştık. Toulouse’dan eve dönmeden iş için direk Londra’ya gitmişti. Yokluğunda seyahat ile ilgili memnuniyetini bildiren kardeşlerimize ikimiz adına Osman&Gürcan diye ben teşekkür yazmıştım. ”Kard’e’şim” dedi arayıp, ”sakın bizi eş falan zannetmesinler?”

Normandiya Calvados çalışma gezimizde otoyolda benzinciye ihtiyaç molası diye arabayı çekmiş ve bagajı açıp önceden hazırladığımız buz gibi şampanya ve çilek ile Mustafa ve Ahmet başkanlarımıza sürpriz yapmıştık. Keyifli yaşamayı çok iyi bilirdi Osman.

Son görevimizi yapmak için Urla’daydım. Akşam onun da sevdiği Urla-İskelede Yengeç restoranda anısına Mehmet Atay ile kadeh kaldırdık. Yengeç eski usulleri hala takip eder. Artmış şişenin üzerinde sahibinin ismi yazılır ve bir dahaki ziyaret için rafta bekler. Bir de en üst raf vardır ki bir daha hiç gelemeyecek olanlara ayrılmıştır. Osman’ın artık yarım şişesi orada sağdan üçüncü yeşil kapaklı olandır.

Mükemmel bir entellektüel, mutfakta iyi bir gurme, kavda olağanüstü bir bilgeydi Osman. Urla sırtlarında ciddi bir bağ yapmıştı. Shiraz, Narince, Bornova Misketi. Hasat zamanı beraber bağa çıkmış ve yüzer kilo kesip İstanbul’a getirmiş, garaj şarapçılığının şaheserlerini üretmiştik. Beraber küçük yatırımlarımızda olmuyor değildi. Bir gün elinde 4 kiloluk bir torik ile geldi. ”Hadi” dedi ”anlatıp duruyorsun ya, yap da görelim şu lakerdayı”.  Lakerdayı yaptım ama bu arada ciddi bir ödem sorunu yaşıyordu. Her sorduğunda tuzlu lakerdayı kaçırmaya çalışıyor, sözü dolaştırıyor, oluyor, olacak falan diye zaman kazanmaya çalışıyordum. Sonunda ”anladım ” dedi, ”yedirmeyeceksin bana bu mereti”.

Ailesinden sonra en çekindiği iki kişi ben ve Mefküre idi. Her fazla kilo ve ödemde Mefküre ciddi ciddi fırçalar, ben çocuk takip eder gibi yediğini içtiğini sayar, masada kaş gözle fazlasını engellerdim. Keyifli şarap içtiğimiz bir akşam ”Osman” demiştim,  ”dikkat et ne olur, geç buldum seni erken kaybetmeyeyim”.

Olmadı, erken kaybettik.

Şimdi yaptığımız şarapta,  ondan kaçırdığım lakerda da sahipsiz.
 
2/28/2016

 

Yorum