Küçük Bölgenin Büyük Şarapları

Campania, Roma’nın güneybatısında, tıpkı Ege denizi gibi, sıcaktan sıkılan Akdeniz’in,  Alplerden gelen esintileri kucaklamak için kuzeye doğru girinti yapan koludur. Tiren Denizi’ne kıyısı olan Campania,  insanları da  iklimi gibi ılıman  bir bölgedir. Campania aslında ‘Taşra’ anlamına gelir. Roma İmparatorluğu döneminde burası Roma’nın taşrası olmuş, başkente ‘iki adım’ denilebilecek uzaklığı, temiz havası  ve billur denizi için Roma Aristokrasisinin gözdesi haline gelmiştir. O dönemden bu yana sayfiye yeri olarak bilinegelmiş dünyaca ünlü Costa Amalfi, Roma’nın en parlak döneminde Vezüv yanardağı’nın külleri altında kalan Pompei gibi şehirler en bilinen sayfiye yerleri olmuştur.Yaklaşık 6 milyon kişinin yaşadığı 13000 km2 lik bu bölge Italya’nın belki yüzölçümü bakımından küçük olsa bile üzüm ve şarap kalitesi bakımından büyük bir bölgesi haline gelmiş, binyıllarca nefis şarapların üretilmesini sağlamıştır. Ne de olsa, imparatorların sayfiye yeridir, dahası günümüzdeki Napoli, antil dönemdeki adıyla Neapolis, Kudüs’e Avrupa’dan giden Hac yolundaki duraklardan biridir ve Italya’nın ‘İpek Yolu’, yani Italya’yı ortadoğuya bağlayan ticari ve dini yol buradan başlar.

Bir yandan dinsel öge, diğer yandan ticari ürün ve de imparatorluk keyfi olarak şarap, bu bölgede ünlenmiş, eski çağların efsanevi Falernum şarabı bu bölgede hayat bulmuştur. Kuzey Campania’daki Falernus Dağı yamaçlarında bulunan üzümlerden üretildiği için bu adı alan şarap eskiçağ bilginlerine göre amforalarda 15-20 yıl kadar yıllandırılabilirmiş.
476 yılında Batı Roma’nın yıkılmasından sonra neredeyse Avrupa’nın geri kalanı gibi bir çöküş yaşar Campania şarapçılığı. Bu düşüş orta çağın son dönemlerine kadar sürer. 1300 lere gelindiğinde Campania  önceler peki fark edilmeyen bir başarı yakalar. Bu dönemde kral olan Federico II nin sarayında içilen ve asprinio adlı beyaz üzümden yapılan şaraplar, daha o dönemde bu üzümün asit düzeyinin yüksekliği sayesinde köpüklü olmaya başlamıştır. Bu özellik gitgide bir üne dönüşür ve 1700 lerde, şampanyanın kasıp kavurmaya başladığı dönemde Portekizli ve Fransız tüccarlar bölgeye gelip bu üzümü satın alarak köpüklü şarap üretmeye başlarlar.
Campania işte böyle bir tarihi mirasa sahip ve bu miras, özellikle 1990 lardaki uyanışla başlayarak, eski çağa öykünür hale gelir  ve Campania’lılar bu şanlı geçmişi hatırlayarak güzel şaraplar üretmeyi yeniden ele alırlar.
Campania şarapları denince akla ilk gelen üzüm Aglianico, şarap adlandırması da Taurasi’dir. Güneyin ‘Nebbiolo’su’ derler Aglianico’ya. Onun gibi güçlü, karakterli ve dayanıklı olduğu için. Zarif Akdeniz’den çıkan bir güç gösterisidir Aglianico. Akdeniz onunla adeta ‘ben yalnızca zarif bir genç kız değilim, hem de çok olgun ve asilim’ der. Aglianico İtalyanlara göre doğu kaynaklı bir üzümdür ancak onu İtalya’ya tanıtanlar Yunan koloniciler olmuştur. Bu yüzden üzümün adı ‘Ellenico’ yani Yunan üzümü olmuş, daha sonra da İtalyanca Aglianico’ya dönüşmüştür. Anlayacağınız burada da batı komşumuzun propagandası ağır basmış, Italyan üzümüne hem de iki çeşidine (ayrıca greco di tufo) adını vermiştir. Baklavay ve kahveyi kaptırdığımıza şaşmamak gerekir çünkü görüldüğü gibi bu çok yeni bir şey değil. Neyse ki İtalyancada ‘Grano Turco’ mısır 

anlamına geliyor da bizde böylece imajı biraz kurtarıyoruz.
Aglianico, Kuzey İtalya’nın dünyaca ünlü Barolo ve Barbaresco’sunu üreten Nebbiolo ve Chianti’nin ünlü Sangiovese’sinden sonra üçüncü soylu siyah üzümü olarak tanınır. İtalya’da hep az gelişmişlikle, mafyayla anılan güneyin gelişmiş kuzeye ve turistik Chianti’ye meydan okumasıdır o. Belki de en büyük kabahati coğrafi konumudur. Alplerden, Avrupa’dan, şarap tüketim cennetlerinden uzaktır. Eh pek turist de gelmez o bölgeye. O zaman kim tanır onu hele de bu ülke şarap sektöründeki başarısını büyük ölçüde turizme borçluysa. İsyan eder Aglianico aynen bir şirkette her şeyi çok iyi yapan, bütün yükü taşıyan ama uzak köşede oturan parlak genç çalışan gibi. Ama o işini hep iyi yapar çünkü onun karakteri budur. Aglianico da böyledir. Güneyin Nebbiolo’sudur.
Aglanico killi kalkerli ve volkanik topraklarda yetişen bir üzüm çeşididir. Deniz düzeyinden başlayarak 800-900 metre yüksekliğe kadar yetişebilen bu üzüm, aslında yükseklik arttıkça daha da güzelleşir. Volanik toprak ve Campania bölgesinde eylül ortalarında serinlemeye başlayan geceler ona güç ve direnç katar. Küçük orta büyüklükte taneli, bizim boğazkere gibi mavi-siyah rente bir üzümdür aglianico. Tat ve özellikler olarak da boğazkere ile benzerlikler gösterir. Salkımları orta büyüklükte olup genelde küçüktür. Bir salkımda en fazla 200-250 gram üzüm bulunur. Yine Boğazkere gibi geç olgunlaşır, ekim gibi hasat edilir. Şarabı, gövdeli, tanenli olur, yıllandıkça güzelleşir. İmparatorların şarabı Falernium’dan sonra unutulan Aglianico üzümü ikinci dünya savaşı sonrasında günümüz İtalya’sının önemli şarap üreticilerinden Mastroberardino ailesinin dikkatini çekmiş, biraz da bölgeci bir yaklaşımla ‘niçin bizim bölgemizin üzümlerinin değerini kimse bilmiyor, böyle bir üzüm varken’ deyip, (darısı başımıza) bu üzümün ekim alanını genişletmişler.
Aglianico ile üretilen en ünlü şarap adlandırması Taurasi. Bu şarabın ismi antik Taurasia’dan geliyor. Sözcüğün anlamı hakkında fazla açıklama bulunmuyor. Ancak bir bölgenin adı olduğunu biliyoruz. M.Ö 268 de Roma ordusu tarafından bu bölge darmadağın ediliyor, yaklaşık 80 yıl sonra M.Ö 180 lerde bu defa yeniden iskan ediliyor ve aglianico üzümü başlıyor.
Taurasi Güney İtalya’nın kuzeye meydan okumasının gerçek bir göstergesi. Güneyliler adeta ‘Yapamayız mı sandınız’ edasıyla üretiyorlar bu şarabı. Haklılar. Güneş var, Akdeniz rüzgarı var, eh biraz da su var. Daha ne olsun denebilir. O kadar kolay değil tabii. Bizdekinin tersine İtalya’da öyle isteyen istediğini istediği yere dikemiyor. Kaliteyi korumak için ve üreticinin malını satamayıp mağdur olmaması için çok önlem alınıyor. Kurallar o kadar sıkı ki, üzümlerin toplandığı dönemde alkol potansiyelinin %11.5 olmasına kadar dikkat ediliyor bu şarapta. Sonuçta tabii ki şarap ihracatında dünya şampiyonu bir ülke çıkıyor.

Taurasi şaraplarında kurallara göre en az %85 oranında Aglianico, geri kalan bölüm için de bölgede yetiştirilen siyah üzümlerden başka bir tür kullanılıyor. Taurasi şarabı tüketiciye sunulmadan önce bir yılı meşe fıçıda olmak üzere üç yıl bekletiliyor. Eğer 18 ayı meşe fıçıda olmak üzere 4 yıl bekletilirse o şarap Taurasi Rezerv oluyor. Ortaya çıkan şarabın rengi parlak yakut kırmızısı, kokusu yoğun, tadı da ilk yıllarda oldukça tanenli, yıllar geçtikçe yumuşak ve hoş içimli bir hal alıyor.
İtalyan meydan okuması yalnızca bölgeler arasında değil, bazen aynı bölge içinde de oluyor. Campania bu durumun en tipik örneklerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Buradaki son derece ender görülen durum da, aynı bölgede hem beyaz hem de kırmızı yerel üzüm şaraplarının mükemmel olması. Örneğin Toskana, Sicilya gibi bölgeler özellikle iyi kırmızılar, başka bazı bölgeler iyi beyazlar yaparken bu bölgede her ikisi de çok güzel.
Beyaz şaraplar için iki farklı üzüm kullanılıyor bölgede. Biri Fiano di Avellino, diğeri Greco di Tufo.
Fiano d’Avellino 80’ler ve 90’lar İtalyan şarap rönesansının gerçek simgelerinden biri olarak karşımızda duruyor. Bu önemli üzüm de yok olmak üzereyken yaşama döndürülmüş. 1990 yılından 2003 e gelindiğinde bu üzümün ekim alanı yaklaşık 8 kat artmış. Adındaki Avellino’dan, aynı adlı kentin üzümü olduğunu anlıyoruz. Fiano sözcüğünü ise api veya apia ya bağlıyor bölge insanları. Arı demekmiş. Bu üzüm küçücük tatlı taneleriyle arıları en çok çeken çeşitmiş. O yüzden böyle adlandırılmış: Arı üzümü. Bu üzümle ilgili ilk izler 1300’lere kadar uzanıyor. İsveç Kralı 2. Frederik bu üzümden söz ediyor. Daha sonra 17. yüzyılda rahipler tarafından yetiştiriliyor Fiano. Daha 1978 gibi erken bir dönemde Fiano’ya İtalya’nın en üst düzey sınıflandırması olan ve tüm ülkede 20 dolayında bulunan DOCG özelliği tanınmış. Bu, Avellino şehrinin 26 köyünü içeren bir adlandırma. Fiano di Avellino genellikle % 85 oranında olup, geri kalan yüzde 15 için ise, Coda di Volpe veya Trebbiano Toscano kullanılır. Bu çeşitlerin kullanılmasının nedeni, Fiano şarabının asit düzeyinin çok yüksek olmasıdır. Bu yüzden eskiden birçok üretici bu 

şarabı üretim tarihinden iki yıl sonra şişelermiş. Şimdi de bir yıldan önce şişeye koyan pek yok. Biraz sinirliyiz anlayacağınız. Sakinleşmemiz zaman alıyor. Eh ne de olsa volkanın şarabıyız. Aslında onu sinirlendiren, yani asit düzeyinin yükselmesine neden olan başlıca faktör yetiştirildiği bölgedeki gece-gündüz ve yaz-kış ısı farklarıdır. Öyle haritaya bakıp aldanmamak gerekir. Campania her ne kadar Antalya ile yaklaşık aynı enlemde bulunsa bile yükseklerde son derece farklı iklimsel koşullar hüküm sürmektedir. Sinirli ama dayanıklıdır Fiano. Kabuğu kalındır. Yoksa nasıl dayanır o kadar ısı farkına. Kalın kabuk onu birçok bağ hastalığından da korur. Orta dönemde filizlenir, eylül sonu, ekim başı olgunlaşır, şeker ve asidi ideal düzeye ulaşır. Sarı tanelidir. Bazı taneler kırmızıya çalarlar, volkandan değil güneştendir. Orta büyüklükte taneleri olur.
Fiano şarabını doğru anlatacak söz ‘şık ve zarif’ olduğudur. Gövdeli olur Fiano. İlk baştaki kokusu vanilya, muz ve yeşil elmadır. Rengi ise koyuya çalan bir saman sarısı olur. Bu şarap, zaman geçtikçe değişir,  fındık ve kestane balı aromalarına kavuşur. Özetle Fiano di Avellino Roma’nın soyluluğunu, volkanın vakarını, sakin Akdeniz’in ani sinirlenmesini anlatır.
Bir başka Campania güzeli de ‘Greco di Tufo’dur. Yalnızca güzel değil, soyludur da. Campania topraklarına yaklaşık 2500 yıl önce Yunan koloniciler tarafından getirilmiştir.
İsmindeki ‘Greco’ Yunanlı köklerini ifade eder, Tufo ise volkanik kül anlamına gelir. Volkanın üzümüdür O, şarabı da volkanın şarabı. Greco di Tufo bu kadar eski bir tarihe sahip olmasına karşın uzun süre şöhreti ıskalamış. Oysa ki bize antik çağlarda şarap konusunda en fazla buluntuyu veren yer olan Pompei’de ‘Greco’ adıyla bu üzümden söz eden bazı yazılar bulunmuş. Greco di Tufo DOCG sınıflandırmasına ancak 2003 yılında girebilmiş ve böylece kendisini İtalya’da tanıtmaya başlamış. Sınıflandırmaya katılan bu üzüm yalnızca tanınmamış, yetişmesi için en iyi topraklar belirlenmiş, yeterince güneş alan, yamaçlarda bulunan ve doğru eğimli bölgelerde yetiştirilmek suretiyle üzümün kalitesinde gözle görülür bir artış sağlanmış. Greco narin kabuklu bir üzüm olmakla birlikte dayanıklı yapısıyla da dikkat çekiyor. Ekim ayında olgunlaşan Greco son derece hoş kokulu şaraplar veriyor. Bu üzüm tek başına şarap olduğu gibi diğer bölgesel çeşitlerle kupaja da girebiliyor.
Greco di Tufo orta gövdeli bir şarap olarak tanınıyor. Bu şarap hakkında önemli bir bilgi de tüm İtalya’da en çok satılan beyaz şaraplardan 

biri olduğu.  2006 yılında %100 greco di tufo ile yapılan bir şarap wine spectator dergisi tarafından ‘top 100 wine’ yani yılın en iyi 100 şarabından birisi seçilebilmiş. Üstelik bu şarap en iyi yüz’e giridiğinde 5 yıllıkmış. Bu da bir beyaz şarap için oldukça uzun bir süre. Tarihle şarap güzelliği arasında galiba bir uyum var. Soylu üzümlerden yapılan şaraplar uzun süre keyif verebiliyor.

 


Yorum