Porto’ya Bir Gün Yetmez ki…

Lizbon’a gidince Porto’ya geçmemek olur mu? Ataşehir pasta cafe Biz de bir sabah oraya gitmek için uyandık, okuduklarımıza göre hem trenle hem de otobüsle hemen hemen aynı zamanda orada olabilmek mümkündü, biz ikisini birden denemek istedik, giderken otobüsü dönüşte de treni kullandık. Önce metro, oradan otobüse giden kısa yolculuğumuzda, iki dakika ile otobüsü kaçırınca, bir sonrakini yani yarım saat bekledik, yani sık sık seferler var. Neyse araçta yerlerimizi aldık, ancak ana yola bile çıkamadan terslik başladı, bir kaza yüzünden trafik kilitlendi ve bir saatimizi orada geçirdik. Sonrasında güzel manzaralı bir yol eşliğinde Porto’ya vardık. Ardından bir harita edinerek nerede olduğumuzu anlamaya çalışarak dolaşmaya başladık, ancak bu arada saat iki olmuş biz de çok acıkmıştık.

Cafe  Majestic’in önünde durduk, çok hoş görünüyordu, zaten üzerinde bulunduğu Santa Catarina, çok hareketli bir cadde, içeriye girdik ve masamıza yerleştik. Günün ilk şarabını  Niepoort Redoma Rosé 2012 ve ben beyaz porto soslu bacalhau, Ahmet’te patates ile birlikte sunulan ördek göğsü söyledi. Ama yemeklerimizi beklerken, zeytin, zeytinyağı, peynir ve balıkla yapılmış bir ezme ve ekmek masamızı gelerek bizi açlıktan kurtardı. Aksi halde iyice sabırsızlanacaktık, tüm bu güzelliğin tek bir kusuru vardı ki servis oldukça yavaştı. Ancak beklediğimize değmişti, yemeklerimizin sunumu kadar lezzeti de mükemmeldi…  Bu arada beklerken ve yemeklerimizi yerken, diğer masalara servis edilen tatlıların çok güzel göründüğünü belirtmeliyim, bunu tatlı menüsünü inceleyen herkes anlayabilirdi zaten, tatlıların bazıları uygun görülen tatlı şaraplarla ve portolarla eşleştirilmişti. Bu durumda tatlı sipariş etmeden olmayacaktı, ama çok tok olmamızdan sadece bir tatlıyı paylaşmak istedik. Majestic yorumuyla Rabanadas söyledik, bu tatlı Portekiz’de çok tüketiliyor, bir nevi yumurtalı ekmek genellikle şekerle servis ediliyor, burada ise balımsı bir şurup ve kuruyemiş taneleri ile sunuluyor tabii yanında da Porto ve karşınızda muhteşem bir tad… Çok güzel bir yemekti ancak saat dört buçuk olmuştu, biz henüz hiçbir şey yapamamıştık.

Lizbon’da bulamadığımız Museu do vinho do Porto’ya gidecektik daha…  Duoro nehrini kıyısında keyifli bir yürüyüşten sonra müzeye geldik, ancak yolda rastladığımız daha çok Nieport ‘un ürünlerini satan kav Vinoteca ‘dan aldığımız bilgiye göre kapalı olabileceğini zaten öğrenmiştik.Öyle de oldu. Bu müzede bir şey var bir türlü olmuyor Lizbon’da bulamıyoruz, burada kapalı… Karşı da sıra sıra üreticiler ve biz zamanımız dolduğu ve trene yetişeceğimiz için oradan ayrılmak zorundayız ne yazık ki… Çok güzel bir istasyon olan Estaçoo de Santo Bento’dan bir aktarma yaparak, Lizbon trenine binerek üç buçuk saatte Lizbon’da olabildik. Evet, Lizbon’da çok güzel ama Porto’da birkaç gün kalmak için yeniden gelmeye karar verdik… Ne yazık ki Porto’ya bir gün yetmemişti…

 

4/22/2013
Yorum