Paris’in Şık ve Bohem Bölgesi Marais

Paris, sürekli gitmekten keyif aldığım bir şehir, ne zaman onunla ilgili planlar yapılsa heyecanlanır, hiç sıkılmam. İlkbahar’da hiç gitmediğimizi fark ederek, bir de bu mevsim de gidelim dedik, Mart’ın son günlerini Nisan’a bağlayan günlerde yola çıktık.     Ancak o da ne? Hava buz gibi soğuk neredeyse kar yağdı yağacak, kar yağmasa da bize İlkbahar günlerini değil de kışı yaşattı, tıpkı Ekim ayında Champagne bölgesine yaptığımız yolculuktaki gibi oldu…  Bunun bir de iyi yanı vardı tabii bolca calvados ve armagnac içme şansımız oldu.

Bu gezimizde zamanımızın çoğunu Marais bölgesi’nde  geçirdik ve buraya bayıldık. St-Paul-St-Louıs kilisesini görmek için gittiğimiz bu bölge bu gezinin vazgeçilmezi oldu. Delacroix’nın “Zeytin Bahçesindeki İsa” adlı tablosunu görmek gerçekten etkiyeciydi…  Marais’nin bataklık anlamına gelmesi, buranın zamanında gerçekten bataklık olması, kurutularak yerleşime açılmış, Fransız devrimiyle halka bırakılmış, 1960’dan sonra yapılan restorasyonlar ile bugünkü  şık halini almıştır. Daracık sokakları pasajları ile çok hoş… Her yerde bir şeyler yenilip içilecek mekanlar, müzeler, galeriler var. Hangi birini gezip göreceğinizi şaşırıyorsunuz. Bizim bir öğlen yemeği yiyerek, sevdiğimiz yerlerden biri de “Vins de Pyrenees” bu bistrot öğlenleri 12-14.30, akşam ise 19.30-23.30 arası, barı ise gece 2’ye kadar açık. Dediğim gibi biz bir öğlen gittik zaman olsa yine giderdik. Bir sürü şarap kadeh ile servis ediliyor, tahtaya yazılı günün yemekleri var çoğu kişi bunu tercih etse de, yazılı bir menü de mevcut. Biz bir şişe beyaz şarap Domain De Pellehaut  2012 ile beyaz şarap soslu balık, kuşkomaz ve kremalı fırınlanmış deniz ürünleri yedik. Güveç diyebileceğimiz tarzda yapılmış bu deniz ürünleri ile balık karışımı olan yemek lezzetli olduğu kadar doyurucuydu da… Bu yüzden diğer masalardakilerin iştahla yedikleri çikolatalı sufleye maalesef yerimiz kalmadı, kahvelerimizi içerek oradan ayrıldık…

Marais sokaklarında dolaşırken, Julien de Savignac adlı bir şarap kavı keşfettik. Rue St Antoin üzerinde, 1982 yılında bu işe başlamışlar. Başka şehirlerde de şubeleri varmış, kendi şarapları ile birlikte, geniş bir yelpazede ürün bulunduruyorlar, foie gras gibi yiyecekler de mevcut. Biz, bir Monbazıllac  bölgesi tatlı beyazı ve foie gras almadan duramadık tabii…

Akşam ise, gündüz görüp hoşumuza giden, “Au Bourguignon du Marais”ye gittik. Otelimizde dinlenirken akşamüzeri bolca şampanya içtiğimizden, hemen şarap siparişimizi verdik. Buraya gelip de Burgonya içmemek olur mu? Biz de öyle yaptık ve   Corton Grand Cru, Louis Latour Clos de la Vigne au Saint 2002 siparişi verdik. Başlangıcı boş verip birer ana yemek, boeuf Bourguignon ve siparişimizi alan garsonun tavsiyesi ile daha hafif bir seçim chateau-filet söyledik. Yemeklerimiz güzel, şarabımız daha da güzeldi. Artık ertesi gün İstanbul’a dönecek olmanın hüznü beni etkilemeye başlamıştı bile, o anda buraya tekrar ne zaman gelebileceğimi düşünmeye başlamıştım ….

7/9/2013
Yorum