Müziğin Şarabı

Prof. Dr. Mehmet Ömür

Müziğin Şarabı

Müziğin Şarabı, Türk müziğinin güçlü sesi İbrahim Tatlıses’ten bir ara sıkça dinlediğimiz “Bir taş attım pencereye” adlı türküde, “Rakıyı da şaraba katalım mı vay vay” sözleri geçiyor. Rakıyla şarabın hiçbir yerde yan yana gelmesi, uyum sağlaması olası değildir, ancak şarkılarda birlikte olabilirler. Bu yazımızda şarabın müzikle olan ilişkisine değinelim istedik.

Şarap Tanrısı Dionysos, içilen her kadehe bir anlam vermiş: İlki sağlık, ikincisi aşk ve zevk, üçüncüsü uyku içinmiş. Dörtten sonrası içinse «İnsana kendini kaybettirir şiddete yönelmesine yol açar » demiş. Üçüncüde durup, işi tadında bırakmak gerekirmiş.

Belki de haklı, Dionysos. Tıp dünyası günde bir kadeh kırmızı şarabın kalp ve damar sağlığı için yararlarından bahsediyor. Âşıksanız eğer, sevgilinizin gözlerinin içine bakıp da kalbiniz titrerken içtiğiniz ikinci kadeh, sizi çoktan sarhoş eder. O kadehte bu âlemi terk etmişsinizdir artık. Eros’un topraklarında içiniz eriyip gitmiş, doğaya karışmış, çevrenizde size günlük hayatın varlığını hatırlatan tüm detaylar silinip kaybolmuştur.

Şarap büyülüdür. Başınızı döndürür, dilinizi çözer. Şarap aynı zamanda en eski iksirdir. Çok sıkıntılı bir gününüzde içtiğiniz birkaç kadeh şarap yüreğinizde sıkıntı yaratabilir. Buna karşın ağlayıp ferahladığınızda ya da bol  kahkahalar attığınızda iki kadeh şarap size hayatın, dertlerinizin gelip geçiciliğini, uçuculuğunu
hatırlatır.

Şarap müziği de büyülemiş, başını döndürmüştür; arşivler, şarabın müziğe verdiği ilhamla dolup taşmıştır. Bu şarkıların içinden bir dönem kalbinize taht kurmuş olanları mutlaka vardır. Arkanızda bıraktığınız güzel günlere duyduğunuz özleme Henry Mancini’nin ‘Days of Wine and Roses’ı eşlik etmiştir belki. İlk öpüşmenizi hatırlarken Weavers’ın ‘Kisses Sweeter Than Wine’ı sırdaşınız olmuş olabilir. Bitmiş bir aşkın ardından, Bon Jovi’nin ‘Bitter Wine’ıyla bastırmış olabilirsiniz içinizdeki boşluğu…

Orijinali Nancy Sinatra ve Lee Hazlewood’a ait olan ‘Summer Wine’ı yeniden söyleyen Ville Valo’yu dinleyince, bir şişe Boğa Kanını yaz sıcağında bir dikişte içmiş gibi sarhoş ve hoş oluyorsunuz. Lütfen YouTube’da arayıp bulun ve dinleyin…

‘Hotel California’nın gizemine gizem katan dizelerinde, “Lütfen şarabımı getirin!/ Dedi ki: 1969’dan beri o içkiyi satmıyoruz” bölümünü yüksek sesle söyleyenlerden miydiniz? Hem ağına düşürülmekten korktuğunuz, hem de aklınızı başınızdan alıp sizi kendinizden geçirmesi dileğiyle yanıp tutuştuğunuz bir kadını düşlerken, Ricky Martin’in ‘Livin’ La Vida Loca’sını mı mırıldandınız? “Asla su içmez, sana Fransız şampanyası ısmarlattırır.” Femme fatale sevgilinizi Queen’in ‘Killer Queen’ şarkısıyla mı yad ettiniz?
Yunanistan’da bir aşk şarkısı olan ‘Passas’ (Paşa), Makedonya’da Kalamatianos Sirto’su olarak aynı melodi fakat farklı sözlerle söyleniyor;
Ah bir hakim olaydım, of aman, yandım doldur şarabı,
Güzele takılaydım, hey dost hey, şarabım nerde?
Kızların en güzelini, of aman yandım, doldur şarabı
Gayri hiç bırakmasaydım, hey dost hey, şarabım nerde?

Bir türlü unutamadığınız sevgilinizi, kırmızı şarabın silgisiyle silmeyi denediniz, sonra olmadığını gördünüz ve bunu UB40’nin ‘Red, Red Wine’ şarkısıyla mı itiraf ettiniz?

Aşk acısı gelip de çöreklendi mi, yüreğinizdeki yangını en çok körükleyen şarkılar ana dilinizde yazılmış olanlardır. Sezen Aksu’nun ‘İstanbul İstanbul Olalı’ şarkısında “Bi lodos lazım şimdi bana, bi kürek, bi kayık/ Zulada birkaç şişe Yakut yer gök kırmızı/ Söverim gelmişine geçmişine ayıpsa ayıp/ Düşer üstüme akşamdan kalma sabah yıldızı” deyişi gibi…

Gittikçe yaklaştığını bildiğiniz ancak yine de ertelemeye çalıştığınız sonun kederini yine onunla birlikte, “Bir masaldı aslında/ Ne yazık sonu yoktu/ Bir şarap sofrasında hazin/ Kibar bir vedayla son buldu” diyerek dağıtmaya çalışmak gibi..
.
Her şeye rağmen toparlanıp yeniden başlamak gerektiğinde moralimizi yükseltecek, yaşadığımız acıları kabullenip arkamızda bırakmamızı sağlayacak yardımı yine bir şarkı sözünden alabiliriz: “Hayat şarap gibidir, keder de var neşe de…”

Yorum