Bu Şaraplara Şuppiluliuma Bile Şaşırırdı!!

”Gayet net hatırlıyorum, çocukluğumda bu üzümden babaannem şarap yapardı” dedi. Aynı atalarının da yaptığı gibi. Bu yerli üzümün adı Barburi idi.

Evet, elbette ilk insansılar doğu Afrikadan yayılmaya başladılar. Önce kuzeye sonra doğu ve batıya. Ancak ne zaman ki tunç çağına geldik yakın doğu, yani Mezopapotamya önemli bir kavşak noktası oldu.  O dönemde kuzeyde Hititler, güneyde Mısırlılar ve güneydoğuda Asurlular yaşanılan zaman diliminde bu coğrafyanın hakimi olmak istediler. İşte antik çağda Orontes diye bilinen Asi nehri üzerindeki Antioche sahipolunması gereken bir mücevherdi.
İsa’dan önce 17. yüzyılda eski krallık olarak tanımlanan, başkentleri Hattuşa’da egemen olan ve Luvi dili (ki hint-avrupa dillerinin köküdür) kullanan Hattiler bu coğrafyada önemli bir güç haline geldiler. Öyle ki güneyde bulunan komşuları Mısırlılar ile küçük çatışmalar başlamıştı bile. Nihayet Kadeş’te genç II.Ramses ile Muvattali karşı karşıya geldiklerinde tarih MÖ 1274 yılının mayıs ayıydı. Bilinen ilk büyük ve düzenli ordu meydan savaşı çok şiddetli yaşandı. başlangıçta avantajı ele geçiren Hititliler disiplini kaybedince Mısırlılar savaşı dengeledi. Kanlı çarpışmalar sonunda Muvattali büyük bir zaferi kaçırmış, II.Ramses ise bölgeyi ele geçirip üstünlük sağlayamamıştı. MÖ. 1269

 yılında  Muvattali’nin yerine geçen III.Hattuşili ile II.Ramses tarihte bilinen ilk yazılı anlaşmayı, Kadeş Antlaşmasını yaptılar ve birbirlerini kardeş ilan ettiler. Bu anlaşma orjinal metinleri hem Karnak’ta tapınak duvarına yazılmıştır hem de Boğazköy kazılarında Akad dilinde çivi yazısı ile yazılmış iki kil tablet halinde bulunmuştur. Büyütülmüş bir kopyası ise Birleşmiş Milletler binasında asılıdır.
Savaşın bir anını şair Melih Cevdet Anday şöyle betimler;
Asi ırmağının bir yakasında Muvattali
ayakta, askerleri arasında,
durmuş bakıyordu kıpırdamadan,
ırmağın öbür kıyısında Firavun,
Ramses, savaş arabasına çıkmış,
gözlerini dikmiş karşıya.
İşte bütün bildiğimiz bu.
Gerçi tarih uzun uzun anlatır,
ama bu bakışma kalır kalsa kalsa.
12. yüzyılın sonuna doğru Hitit İmparatorluğu savaşlar ve kıtlık yüzünden çöker. Bilinen son büyük kral II. Şuppiluliuma’dır, hani Hatay Arkeoloji Müzesinde şaşkın gözlerle 1,5 metre boyunda ve 1,5 ton ağırlığındaki  heykelinden bize 3200 yıl önceden bakan. Müzedeki komşuları arasında sarhoş Dionysos mozaiği ve olağanüstü işçiliği sergileyen mermer katafalk var.
Antakya Topboğazı mevkiinde Abut Abdo ile birlikte bağdayız. Yazımızın girişindeki sözleri söyleyen. Düzenli ve tek kollu Guyot budanmış asmalar tellere sarılmışlar sıkı sıkı. Varyeteller Cabernet Sauvignon, Syrah, Sangiovese, Malbec, Öküzgözü, Boğazkere, Sauvignon Blanc ve tabi Barburi. Toprak killi-kumlu ve killi-tınlı. Önolog Saba Açıkgöz ile birlikte bağın özelliklerini heyecanla anlatıyorlar. Burası butik, şato tipi üretim yapan Antioch

e Şarapları. Şuppilluliuma’nın anıt heykeli buradan tam da bağlara kuş uçuşu 30 km uzaklıkta Tell Tayinat höyüğünde bulunmuştu.
Tadıma diri ve temiz yapılmış Sauvignon Blanc ile başlıyoruz. Asidite iyi. Samandağ’da deniz kıyısında iyi ızgara yapılmış bir lagosa yakışır. Blush Sangiovese, roze ise Syrah’dan yapılmış. Her ikisi de Provence tarzına daha yakın. Sangiovese-Syrah kupajı ise Antakya mutfağı düşünülerek üretilmiş
gibi.  Hem asiditesi hem de baharatsı aromaları ile humustan, çiğ köfteye, oruktan, tepside etlere uyum sağlar. ‘Reserve’ olarak isimlendirilmiş Cabernet Sauvignon-Merlot kupajı ilk burunda orman meyveleri, yeşil biber ile başlıyor. Gövde ortanın üzerinde güçlü. ‘Özel Seri’ dedikleri örnekte asil üzümlerin tartışmasız kralı Cabernet Sauvignon ile bölgenin üzümü Barburi kupajı çalışılmış. Güçlü gövdeli şarap, kırmızı ve siyah meyveler ile baharatsı kavrulmuş aromalar ile öne çıkıyor.
Gelelim Barburi’ye. Abut Abdo’nun babaannesinin yaptığı kadar güzel mi? Bilemeyiz! Ona Abut karar verecek ama koyu yakut renkli mor röfleli bu şarap; siyah orman meyveleri, ekşi karadut (rum dutu), nar, beyaz baharatlardan oluşan aromatik yapısına ek damakta dolgun, vişne-böğürtlen ve geriden ortaya çıkan okaliptus-incir profiliyle son derece çekici.
Bu yerel varyeteyi muhtemel
en II.Şuppiluliuma’da tatmıştır. Ondan 12 asır sonra Hz. İsa’nın lider havarisi Aziz Pierre (Petrus),  MS.33’te İsa’nın çarmıha gerilişini takiben Antakya’ya gelir ve şehrin hemen yanında Stauris dağı batı yamacına ilk kiliseyi, St.Pierre (Aziz Petrus) mağara kilisesini kurar. Yedi yıl boyunca burada kalır ve belki de yönettiği pazar ayinlerinde ‘bu İsa’nın kanıdır’ diye verdiği şarap

 bölgenin yereli Barburi’dir. Papalık 1963 yılında St.Pierre kilisesini haç yeri ilan etmiştir. Unutulmamalıdır ki Antioch, Constantinople, Jerusalem, Alexandria ve Roma ile birlikte 5 apostolik (havari tarafından kurulmuş) piskoposluktan biridir. Bu hoşgörülü kadim şehirde üç semavi dinin kutsal mekanlarıbirbirlerine birkaç yüz metre yakınlıkta yerleşiktir.
Antakya, olağanüstü tarihi, müzeleri, kutsal mekanları, müthiş mutfağı ve ona eşlik eden Antioch şarapları ile hepimizi davet ediyor.
Yorum