Dionysos’un Şarabı

Yunanlılar, şarabın faydalarını ilk belirtenin Romalıların Bacchus adını verdikleri tanrı Dionysos olduğuna inanırlardı. Dionysos, Tanrı Zeus ve ölümlü Theban prensesi Semele’nin oğluydu. Dionysos’un çocukluğundan önce yabani üzüm şarapları vardı, ama Vitis vinifera’nın (bağ çubuğu) yarı insan yarı at bir mitolojik varlığın (satir) mezarından sürgün vermesi Dionysos’un güreş arkadaşı Ampelos’un bir boğayla dövüşmesiyle ortadan yok olmasından sonra oldu. Bütün bu olaylarda Nysa dağında oldu. Nysa dağı nerede bilen yok ama ben Dupnysa’nın nerede olduğunu ve Dionysos kültü için bu mağaranın kutsal olduğunu biliyorum. Dupnysa bugünkü Istranca Masifi’nin tam ortasında Kırklareli’de yeralıyor.

Bir tanrı olarak Dionysos şarabı susuz içerdi ve Panteon’daki iki ölümlü tanrıdan biri idi. Şarapçı oğlu Oinopion ona su karıştırmayı öğretmişti. Oinopion şarabı çağdaşlaştırmıştı, ancak Dionysos çelişkili ve sinirli bir tanrı olarak kaldı ve eski Yunanlılar şarabın gıda olarak ve kurban töreni dışında kullanılmasına şüpheyle yaklaşıyorlardı. Homer için kurban töreni rolü en önemlisiydi:

“Bu yüzden Bacchus’un hediyeleri

Ateşleyici şarap, insanlığa zararlı,

Uzuvları sarsar ve soylu zihni bulandırır.

Şefler sakının bundan ve kutsal suyu saklayın

En iyi kullanımı olan Tanrıların üzerine serpmek için.”

Klasik Yunanlılar şarabı ferahlatıcı ve zindelik verici bir içecek olarak içtiler, ancak şarap aynı zamanda aristokratik kişilerin tartışmak, şiir ve müzik dinlemek ve kariyerlerini ilerletmek için bir araya geldikleri kulüp gibi olan sempozyumun arkasındaki itici güçtü. Orada yalnızca kadın olarak hafifmeşrep “flütçü kızlar” bulunurdu. Erkekler andron adı verilen erkekler odasında iki kişi bir kanepeye otururlardı, böylece kısıtlı yerde olabilecek kişi sayısını belirlerlerdi. Bu sayı 14 ile 30 arasında değişirdi. Misafirler yemekten sonra gelirlerdi ve suyla seyreltilmiş ve büyük karıştırma kâsesinde veya Yunanca tabiri ile krater’de sunulmuş olan şarabın etkisini yumuşatmak için yalnızca bal ve haşhaşlı çörekler kullanılırdı. Misafirlerin bardaklarını köleler doldururdu. Suyun miktarı, bardağına punç koyan 18. yüzyıl burjuvasına benzeyen oturum başkanı tarafından belirlenirdi. Tarihçi Oswyn Murray bu miktarın genellikle bir ölçü şaraba iki ya da üç ölçü su olduğunu belirtir. Bundaki amaç kısıtlamaları ortadan kaldırmak değil, daha az sarhoş olmaktı. Kadehlerden belli bir hedefe şarap atılan Kottabos gibi oyunlar oynanırdı.

Komedi şairi Eubolus akıllı bir adamın üç turda içeceğini söyler: ilki sağlık için, ikincisi aşk ve keyif için ve üçüncüsü de uyku için. Dördüncüyü de içenler küstahlığa eğilimli olurlar, beşinci kadeh gürültüyü, altıncı şaka yapmayı teşvik eder, yedinci kırmızı gözlere neden olur, sekizincide görevli çağırılır, dokuzuncu huzursuzluğa, onuncu ise deliliğe sebep olur. Kratere yaklaşık 14 litre şarap koyulabilir, bu da eğer 14 kişi varsa, kişi başına 1 litre demektir. Sempozyumdan sonra Dionysos’un vahşi ruhunda şarkı söyleyen, dans eden ve geçenleri rahatsız eden sarhoş üst sınıf serserilerin yaptığı bir tören olan komos gelir. Alcibiades’in Atina’daki Hermes heykellerine zarar vermesi ve Atina’dan atılması da bir sempozyum sonrasında olmuştur. Peki sempozyumdaki şarap ne kadar sertti? Hesiod, üzümlerin toplandıktan sonra on gündüz ve on gece güneşte bekletildiğini ve ezilmeden önce beş gün üstlerinin kapalı tutulduğunu söyler. Böylece yüksek sertlikte ve çok mayalanmamış 30 brikslik şeker içeren bir şarap elde edilirdi. Murray onun %17-18 oranında alkollü olduğunu tahmin etmektedir. Bu da, iki ya da üç ölçek suyla seyreltiğinde şarabın bira kadar sert olması demekti. Hesiod bir ölçü şarabı üç ölçü kaynak suyuyla karıştırarak, daha düşük sertlikte içmeyi savunur. Ayık Pliny sekiz ölçü suyla tercih ederken, Homer 20 ölçüyü tercih ederdi.

Aristophanes’in Şövelyeler adlı eserinde sosis satıcısı, tanrıça Athena tarafından yapıldığını iddia ettiği bir şaraptan bahseder. Bu şarapta %60 oranında su bulunur. Aristophanes’in Refah’ında başka bir tanrı, Hermes, şarap içmek ister ve şarabı uyarıcı olan 50/50 oranında ister.Şarabın sarhoşluğu teşvik etmesi başlarda riskli olarak görülmüştü. İlk ünlü Yunan şarapçı Hindistan’ı Dionysos’un adımlarını takip ederek ama onun yanındaki General Silenus’un emrindeki satirlerin, rahibelerin özel gücü olmadan fetheden Büyük İskender’di. O seferde şarap gizli bir silah oldu: Dionysos düşmanını savaşamayacak kadar sarhoş yaparak kazandı. Diyonizyak istila tabi ki şarabın doğuya doğru yayılması için benzetme olarak kullanılır. Plutarch İskender’i savunur: Onun içki sorunu bazılarımızın inanacağından daha az belirgindi – yavaş içerdi ve aynı zamanda sohbet ederdi. Yine de onun Clitus’u ve Callisthenes’i sarhoşken öldürdüğü söylenir.

Pliny anlamlı şekilde şöyle bir sonuç çıkarır: “Başka hiçbir şey orta kararda olmadığı zaman bizim zevklerimize bu kadar zararlı olamaz”. Calanus’un ölümünden sonra, İskender Yunanlıların şarabı susuz içmek zorunda oldukları bir içme yarışması düzenletti. Kazanan, Promachus, dört testi dolusu (13 litre) şarabı mideye indirmenin etkileri nedeniyle üç gün sonra öldü. İçkinin etkileri nedeniyle 41 kişi daha öldü.

Yalnızca Dionysos şarabı susuz içebilir ve sorun yaşamazdı. Heredotus’un sık sık alıntı yapılan bir pasajında, tarihçi Sparta Kralı Cleomenes’in delililiği ve intiharını saf şarap içmesiyle ilişkilendirir. Cleomenes bu alışkanlığı barbar Trak’lardan öğrenmişti. Sonradan susuz şarap içmek ‘Trakya usulü’ olarak bilindi. Aristophenes’in Acharnians’ına göre, Acemler (bugünkü İranlılar) da aynı hataya düştüler, ancak Acemler kristal veya altın kadehlerde şarap içiyorlardı. Şarabını susuz içen diğer kişiler ise kaba insanlar, hırsızlar ve özelikle kocaları uzak yerlerde olduğu zaman, kadınlardı. Zavallı kadınlar. Cesur ama komik şekilde açgözlü olan Herakles de susuz şarap içer. Euripides’in Alcestis’inde tanrı bir hizmetkârı şarabı karıştırılmamış olarak sarmaşık ağacından bir kapta içerek şaşırtmıştır (sarmaşık da Dionysos ile ilgili kullanılan bir benzetmedir). Sonra çiçeklerle bezeli ve sarhoş halde ortaya çıkar.

Yunan Mitolojisine göre, şarabın anavatanı günümüzde Türkiye, Bulgaristan ve Yunanistan arasında batı, kuzey ve doğu olarak üçe bölünmüş bulunan Trakya’dır. Muhtemelen Rodoplar veya Istrancalar, üzüm asmasının doğduğu Nysa Dağı’nın bulunduğu yerdir. Anılmaya değer bir pasajda Edward Hyams onun ilk meyvesini tasvir etmiştir: Dionysian şarabı koyu, tatlı, aromalı ve kıvamlıydı: Homer’in zamanında bile, Trakya kıyısından gelen Maronean şarabının güçlü olduğu düşünülürdü. Bu şarabın adı muhtemelen Dionysos’un torununun çocuğu olan Maro’dan gelir. Odysseus’un Cyclops’u uyuşturmak için kullandığı şey, Trakya şarabıydı.

 

2/28/2011

Yorum