Beyazlar Sadece Gizemli Değil, Sihirlidir de!

Evet öyledir. Viognier’lerin hatırına Condrieu’ye gidecek kadar düşkünüm onlara. Bir erken ilkbahardı, bağlar henüz uyanmamıştı. Kuzey Rhone nehrinin batı kıyısında güneye doğru gitmiştik. Otoyola yüz vermemiş, küçük köyler arasında nehir boyunca kıvrılan dar virajlı yolu tercih etmiştik. Vienne nehrin karşı yakasında kalmış, henüz günortası bile değilken Cote-Rotie’de açılışı yapıp Saint-Joseph’lerden hem tatmış, bir miktarda bagaja yerleştirmiştik. Önce eskice yüzlü Guigal şaraphanesini görmüş, sonra da sağımızda sarp tepelerde, teraslarda  yükselen bağlar dikkatimizi çekmişti. Belirli aralıklarla uzakta sarp yamaçlarda gördüğümüz ahşap kapılı küçük mağaralarda bağda gerekli, kullanılacak alet ve avadanlıkların her seferinde o tepelere taşınmamak için depolandığını öğrendik. Koşullar oldukça zorlu idi bağcı için kısacası. Tebeşir ve çakmaktaşı içeren granit ağırlıklı bu topraklar bir yandan iyi bir drenaj sağlarken öteyandan günboyu biriktirdiği ısıyı asmalara geri veriyordu. Hafif bir gevşeme, rahatlama hissetmiş, gelmekte olan bahar mı, tatmaya başladığımız şaraplar mı acaba diye düşünürken kasaba meydanındaki duyuruyu görmüştük. Şanslı günümüzdü. Yılda sadece bir kez yapılan ve üç gün süren bölge üreticilerinin tadım, tanıtım ve pazarlama organizasyonu az sonra başlayacaktı. Kapalı spor salonu gibi geniş bir yere 8 euro ödeyerek girdiğimizde tahıl ambarına düşen tavuk misali idik. Tam kırk Cote-Rotie, kırk da Condrieu üreticisi tam takım, tüm ekipmanları (şarapları) ile bizi bekliyordu.
Rüya gibiydi. Yok yok rüyaydı.
Kayra Wine Center’ın 2 Haziran akşamı Mimolett’de düzenlediği ve Gence Alton’un hazırlayıp sunduğu ‘Beyazların Gizli Alemi’ isimli tadımı beklerken işte bunları düşünüp,  o rüyayı hatırladım. Birazdan tanışacağım Gence Alton Florida International Üniversity’de şarap eğitimi aldıktan sonra California’da Sonoma bölgesine yerleşmiş, halen Wine Spectrum firmasının şarap alım direktörlüğü yanı sıra Kayra Wine Center’da yazarlığını ve Master of Wine öğrenciliğini sürdürmekte.
Tadım için ideal sıcaklıktaki İstanbul akşamında yaklaşık 30 şarap sevdalısı birlikte  Mimolette’in şık  terasında Şef Murat Bozok’un hazırladığı özel menü ile sekiz olağanüstü beyaz şarabı kör olarak iki bölümde tattık.
Birinci bölüm ismi gibi %100 saf kan Sauvignon Blanc olan bir Domaine Didier Dagueneau ürünü Pur Sang 2008 ile başladı. Dünyanın en iyi Sauvignon Blanc’ını yapma iddiasındaki sıra dışı kişilik Didier tamda o yıl Cognac bölgesinde ultralight uçağı ile düşerek ölmüştü.Pouilly-Fume, Loire’ın silisli kireçtaşlı toprağı, Dagueneau’nun abartılı budama yöntemi ve 12 ay meşe fıçı uygulaması sonucu önde limon, taze ot, menekşe, nektarin ardından kuşkonmaz ve enginar aromalı, damakta yüksek asitli, yağlı-kremalı, gövdeli ve uzun bitişli bu güzel şaraba vanilyalı enginar püreli yağda kızarmış tarak mükemmel eşlik etti.
Sırada killi topraklı bir terroirdan gelen Domaine William Fevre’in Les Clos Grand Cru Chablis 2007’si vardı. Gayet dengeli, zengin, yüksek asitli, güçlü Burgonya Chardonnay’si limon, şeftali, kavun ve vanilya aromaları yanı sıra ağızda yağlı ve uzun bitişliydi. İşte bir Grand Cru böyle olmalı diye düşündük Corton-Charlemagne 2007 Grand Cru kadehlerimize dökülene kadar. Bir Chardonnay iki ayrı terroir, iki ayrı yorum, iki farklı grand cru. Kireçtaşı zengin topraklı ve ilkine oranla daha güneyde Cote de Beaune’da Bouchard Pere&Fils üretimi Corton-Charlemagne kireçtaşı-çakmaktaşı mineral tonları zemininde yükselen bal, taze,olgun beyaz meyveler, tarçın, kuruyemiş ve yağlı vanilya aromaları eşliğinde asit-alkol dengesi mükemmel kurulmuş, damakta neredeyse hiç bitmeyen uzunlukta bir büyük şaraptı ve benim birinci bölüm favorimdi.
Chablis ve Corton-Charlemagne ile  maydonoz soslu Somon Confit tadımı daha da güçlendirdi.
Sırada bu bölümün en enterasan şarabı bekliyordu. Josko Gravner’in Breg Anfora 2003’ü. Kalker ve kireçtaşlı teruarının ürünü Cab. Sauvignon, Pinot Grigio, Chardonnay ve Riesling Italico kupajı olan şarabı Gravner 7 ay toprak anforalarda ve ardından  24 ay eski fıçıda olgunlaştırmış. Zor ancak yavaş yavaş keşfedilen ve bu yolculukta keyfi tavan yaptıran bir şaraptı Anfora.
İkinci seans %100 viognier olan Taburnum 2006 ile başladı. Magnum şişede tattığımız şeftali, kayısı, kavun ve menekşe tonlu floral aromalı dolgun beyazı bir Roussanne-Viognier kupajı olan Sine Qua Non üretimi Kolibri 2008 takip etti. Bu California’lı beyaza Roussanne önderlik ediyordu, meyve ve floral aromalar biraz daha balsı, baygın hal almıştı. Şef Murat Bozok her iki şarabın yemek eşlikçiliğini küçük kızarmış toplar halinde sunulan Trüf Yağlı Risottini olarak belirlemişti.
Avusturya Smaragd, Wachau apelasyonu olan Prager 2006 Riesling mükemmel dengesi, elma, greyfurt, limon ve bal aromaları arasına mükemmel saklanan hafif baharatlı, katranımsı, topraksı tonlar ile ben bir büyük şarabım diyordu. Taburnum ve Prager ikinci bölümde benim adıma öne çıkanlardı.
Son şarabımız Alsace apelasyonundan Clos Windsbuhl Pinot Gris 2006 ilk bölümün Anfora’sı gibi diğerlerinden farklı, kendine özgü, ‘aşık olunacak ya da nefret edilecek ‘ kategorisinde bir uç şaraptı. Son ikinin yemek eşlikçisi Tuna Tartare oldu.

Yavaşca gelen geceyi güzelleştiren bu sıradışı-terrior şaraplarının tümü 500-900 kasa yıllık üretimi olan son derece sınırlı ancak hem gizemli hem de sihirli birer olağanüstü büyük beyazdılar.

Yorum