Paris’te Türk şarabı içer misiniz?

Prof. Dr Mehmet Ömür

Paris’te Türk şarabı içer misiniz?

Paris’te Türk şarabı içer misiniz? ‘Bu da nereden çıktı?’ dediğinizi duyar gibiyim. Birincisi, nerede bulacağınızı düşünürsünüz. Haydi buldunuz, daha kaliteli ve daha ucuzu dururken neden Türk şarabını içeceğinizi sorgularsınız.

Üç günlüğüne gezmeye yemeğe içmeye gittiğiniz Paris’te Türk şarabı da içilir mi, diyebilirsiniz. Bu durum Londra için de geçerlidir, tüm dünya şarapçı ülkeleri için de. Ama ben içerim, ilk kez Londra’da dünyanın ilk 5 restoranı arasında adı geçen Fat Duck’da Sevilen’in bir şarabını içtim. Geçenlerde de Paris’te Kayra’nın Buzbağ rezerv ve İmperial’ini görünce “Tamam” dedim. Bundan sonra yurt dışında Türk şarabı bulduğum yerde Türk şarabı içeceğim. Türk şarabını yurt dışına satamıyoruz diye yakınan biz değil miyiz? Türk şarabını yurt dışında önce biz tüketip şarap mönülerine girmelerini, şarap butiklerinde satılmalarını biz sağlamazsak zaten şarabın iyisini ucuza içmeye alışmış İngilizle Fransız mı bizim şarabımızın peşine düşecek?

Fat Duck’ın somelier’si İsa Bal dünyanın en iyi somelierlerinden ve birçok ödülü var. Çalıştığı ünlü restorana iki  Türk şarabını almış ve degüstasyon menülerinde de eşleşmelerde kullanıyor. Ama biz tüm şişeyi istedik. Dünyadaki tüm iyi restoranlara  birer ünlü Türk somelier koyamıyacağımıza göre bizler gittiğimizde en azından şarap listesinde Türk şarabı gördüğümüzde bunlardan tüketmeli ve restoranları Türk şarabı konusunda daha çok düşünmeye sevketmeliyiz. Akmasa da damlar diye düşünmeliyiz. Çorbada tuzumuz olsun demeliyiz.

Bistro du Sommelier, Paris’te Haussman bulvarında Michelin yıldız olmayan, ama lezzetlerde Michelin yıldız aratmayan bir Fransız restoranı, fiyatları da son derece makul. En fazla Boğaz’da bir balık restoranına vereceğiniz fiyatı ödersiniz. O da, dediğim gibi, en fazla. Bistronun mahzeni binanın altında Fransız devriminden önceki yılları görmüş. İçi de dünyanın en iyi şaraplarını halen görüyor, Romanee Conti’lerden tutun bütün Bordeaux grand cru’leri yan yana yatıyor. Ünlü la Turque’ün yanına da ik Türk şarabı kuzu gibi uzanmış. İnsan bunu görünce tabii ki gururlanıyor.

Bu şaraplar 1992 yılında Dünya Sommelier şampiyonu seçilmiş Philippe Faure-Brac tarafından seçilip ödüllü şarap listesinde yerlerini almışlar. Buzbağ rezerv doğal olarak İmperial’den daha ucuz ve fiyatları da makul, Fransız şaraplarıyla rekabet edebilecek düzeyde. Faure- Brac’ın söylediğine göre zaman zaman meraklı şarapseverler seçip açtırıyorlar, Türk şarabı konusundaki meraklarını gidermeye çalışıyorlarmış. Benzer meraka bazı şarap sohbetlerinde, şarap tadımlarında da rastlıyorum. Hatta birkaç kez benden genel şarap eğitimleri sırasında Türk şarabını kısaca anlatmam da istendi. Şarap uzmanları, amatör şarapseverler Türkiye’nin dünya şarap haritası üzerindeki çok önemli yerini biliyorlar ve şarap tarihindeki değerini kavrayabiliyorlar. Yabancı oldukları şey bize özgü yerel üzümler ki adlarını telaffuz etmekte tabii ki zorlanıyorlar ama yine de Türk şarapçılığını tanımak istiyorlar.

Dünyada şarap ülkeleri genelde üç kısımda inceleniyor. Birinci gurup; Fransa, İtalya, İspanya hatta Almanya, İsviçre ve Avusturya gibi eski dünya şarapçılığı ülkeleri. İkinci gurupta Amerika Birleşik Devletleri, Şili Arjantin, Güney Afrika, Avustralya, Yeni Zelanda yer alıyor ve yeni dünya şarapçılığı olarak değerlendiriliyorlar. Üçüncü gurup genel olarak “Diğer” olarak bilinen geri kalan tüm şarap üreten ülkeler. Bunların arasında Fas da var, Gürcistan da ve tabii ki biz de bu guruptayız. Şarapla ilgilenmeye başlayan bir meraklı önce Eski dünya şarap ve ülkelerini tanımaya başlıyor ardından yeni dünya şarapçılığı geliyor. Konuda ilerleyip derinleştikçe de “Diğer” şarapçı ülkeleri merak ediyor. Merak bu ya Lübnana gittiğinde Lübnan şarabı içip Lübnan şaraplarını tanımaya öğrenmeye çalışıyor, Türkiye’ye gldiğinde de Türk şaraplarını tatmayı tercih ediyor. Maalesef özellikle turistik bölgelerde tatil köylerinde çok ucuz, sıradan dökme şaraplarla karşılaşıp kötü izlenimlerle ülkelerine dönüyor. Tabii ki herşey dahil sistemler başkasına olanak sağlamıyor. Ama yabancı şarapseverlerin Türk şaraplarını tanıyıp onlar hakkında olumlu düşüncelere sahip olmalarını istiyorsak mutlaka herkesin tanıtımına katkıda bulunması gerekir. Böylece katma değeri bu kadar yüksek bir ürünün Türk ekonomisine de katkısı derece yüksek olacaktır. Ancak maalesef kanunlarımız üreticilerin elini kolunu bağlamış durumda, en ufak bir tanıtım aktivitesi çeşitli yasaklarla engelleniyor. Gençleri alkolün kötü etkilerinden korumak, kollamak adı altında sektör baskı altına alınmış durumda. Amacın üzüm yemek olmadığı besbelli. Şu bağcıyı bir güzel dövelim dendiği apaçık ortada.

Kimbilir belki şarapçılık dünyasının üzerindeki bu kabus da diğerleri gibi yok olur gider.

Yorum