Şarap ve Burun

Şarap literatüründe çok söylenen bir söz vardır. “In vino veritas”. “Gerçek şaraptadır” anlamına gelen bu özlü sözü, suda sağlık olduğunu söyleyen “In aqua sanitas” ile tamamlamak gerekir, Yoksa “In vino veritas” tek başına oldukça iddialı ama yetersizdir… “Vita vinum est” ise “Yaşam şaraptır” anlamına gelen diğer bir söz öbeğidir. Romalılar bu lafları söylerlerken şarabın yaşamdaki yerini biraz abartmışlardır. “In vino veritas” diyerek gerçekten uzaklaşmışlar. Tabii burada biraz durmak, soluklanmak ve “Gerçek nedir?” sorusunu sormak gerekir. Bu basit bir soru değildir, insanlığı derinden etkileyen felsefi bir sorundur.


Bu soruya cevap verebilmek için bilge olmak gerekir. Belki de şarap bizim bilge olmamıza yardımcı olmaktadır.Kim bilir? Çünkü şu yalan dünyada neyin gerçek olduğunu kimse bilemez. Yalanı ise herkes söyler, dolayısıyla şarap da söyleyebilir.Yalanın biyolojisi vardır, beyindeki iki yarım küre birbirine yabancılaşır, kişi kendine bile yalan söyler. Yalan söyledikçe burnu uzamaya başlar. Pinokyo’nun burnu yalan ve gerçekle ilgili paradoksu vurgular.

“Yalan söylüyorum” diyen kişi doğru söylüyorsa, yalancı değildir.

Eğer yalancı ise yalan söylediğini doğrulayarak doğru söylemektedir, yani yine yalancı değildir. Böylece onun yalancı olup olmadığını anlamamız mümkün olmaz. Şarapla ilgili yalan ve doğruları bize gösterecek olan da burnumuzdur.
Altın burun ödülünü almaya layık Pinokyo’dan başka tarihteki önemli burunlar hangileridir önce onlara bir bakalım.Kleopatra ve Cyrano’yu ele alalım. Bilim adamı ve düşünür Pascal, Kleopatra’nın burnu için “Biraz daha küçük olsaydı dünyanın çehresi bambaşka olurdu” demiştir.Antonius’u kendine âşık edip Roma imparatorluk topraklarının büyük bir kısmını Sezar’dan olma oğluna alan ve kendisini Mısır, Libya, Kıbrıs ve Suriye kraliçesi ilan ettiren bu burun, İsa’dan bir yüzyıl öncesinin en önemli burnu ilan edilmiştir. Diğer ünlü burun Cyrano de Bergerac’ınkidir.Kendi adına tiradı olan bu muhteşem burnu Edmond Rostand yaratmış ve dünya edebiyatına armağan etmiştir.Cyrano burnundan utandığı için, âşık olduğu kadına mektuplarını başka isimle yazmaktadır.

Şarapta burun denildiğinde, şarabın kokuları akla gelir. Şarap tadılırken önce rengi incelenir sonra uzun uzun koklanır. Şarabın burnunun kuvvetli olduğundan dem vurulur. Kadeh içinde çevrilip çevrilip tekrar koklanır. Böylece kokuların rahat rahat etrafa saçılmasına olanak tanınır. Koku alma duyumuz duyularımız arasında en eski olanıdır. Tehlikelerden bizi korumaya, beslenmeye ve üremeye yarar. Bu en ilkel duyumuz zamanla diğer duyulardan geri planda kalmıştır.

Diğer memelilere göre bilgi toplama konusunda daha az başarılıdır. Biz belki eğitimle bir Cabarnet Sauvignon’u Merlot’dan veya Kalecik Karası’ndan ayırabiliyoruz. Ama eminim köpekler şarap içseydi daha ilk yudumda bırakın üzümün cinsini, üzümün geldiği mahalleyi hatta salkımların kesim tarihini ayı, yılı ve günüyle söylerdi. Çünkü köpeklerin koku alma duyularının keskinliği insanlarınkinin bir milyon katıdır.Yanlış okumadınız bir milyon. Bizim koku alma reseptörü genlerimiz tüm duyu reseptörü genlerimizin sadece yüzde 3’ü. Yani kokuya, insan genetiğinde az yer verilmiş durumda.

Bunu geliştirmenin en güzel yolu bol bol şarap koklayıp koku kütüphanemizi zenginleştirmekte yatıyor. İnsanların, burunlarındaki 400 algılayıcı protein sayesinde, 10 bin değişik kokuyu birbirinden ayırt edebilme yeteneklerinin var olduğu kabul edilir. İnsanların koku alma yetenekleri arasında büyük farklılıklar vardır. Bunun genetik nedenlere bağlı olduğuna dair bir bilgiye henüz ulaşılmamıştır. “Renkler ve zevkler tartışılmaz” derken “Kokular ve tatlar tartışılmaz” da diyebiliriz.Demesine diyebiliriz ama demiyoruz, tam tersine bol bol tartışıyor ve bundan büyük bir zevk alıyoruz.

Yorum